
Şile escort sabahları, İstanbul’un hengâmesinden uzak, bambaşka bir dinginliğe sahipti. Dalgaların kayalara vuruşu, hafif sisin kıyıya doğru çökelmesi, martıların uzaktan gelen çığlıkları… Bunlar pek çok insana huzur verirdi; ama Elçin için bu sesler, hayatının gelgitlerini hatırlatıyordu. Yirmi iki yaşındaki genç kadın, sahilde yürürken toprağın soğukluğunu çıplak ayaklarında hissediyor, içindeki fırtınayı bastırmaya çalışıyordu.
Elçin, gençliğinin başında ağır yükler taşımaya başlamıştı. Ailesindeki şiddet, bitmeyen kavga sesleri ve geçim sıkıntıları yüzünden evden ağzına alan uzaklaşmak zorunda kalmıştı. Kimse ona ne istediğini sormamış, kimse “Nasılsın?” diye merak etmemişti. Hayatın dar yollarında savrula savrula İstanbul’un arka sokaklarında ayakta durabilmek için çabalarken zamanla istemediği bir işe sürüklenmişti. Kendi seçimi olmayan bir hayatta, sadece nefes alabilmek için mücadele veriyordu.
Bir gün her şey ona fazla geldiğinde Şile escort kaçmıştı. Uzak değildi belki ama ruhu için bambaşka bir yerdi. Burada hem saklanabileceğini hem de belki yeniden başlayabileceğini düşünmüştü. Fakat götten geçmiş kolay silinmiyordu. Kısıtlı parası hızla tükeniyor, sokaklarda kalma korkusu yakasını bırakmıyordu. Şile’nin sessizliği bile bazen korkutucu geliyordu ona; çünkü insan sessizlikte kendi düşüncelerinden kaçamazdı.
Bir akşamüstü, güneşin turuncuya döndüğü saatlerde sahilde otururken yaşlı bir kadın ona yaklaştı. Saçları bembeyaz, ama gözleri yaşam doluydu. Elindeki filede balıklar vardı. “Kızım, üşümüşsün. Eve gidiyorsan biraz hızlı yürü, hava ayaz.” dedi. Sanki yıllardır kimse ona böyle sıradan ama sıcak bir cümle kurmamıştı. Elçin o an gözyaşlarını zor tuttu.
Kadının adı Nezaket’ti. Sahilin hemen arkasındaki küçük balık lokantasını işletiyordu. Ertesi gün Elçin’i yine sahilde görünce bu kez yanına oturdu. Uzun uzun milf konuşmadılar ama aralarında güveni çağıran bir sessizlik doğdu. Birkaç gün sonra Nezaket teyze ona lokantada yardım teklif etti. “Bir iki tabak taşırsın, karşılığında yemek de var, üç beş kuruş da… İş işte, hem kafa dağıtırsın.”








